Çarşamba, Ağustos 29

Bütün bu belirsizliğin içinde kaybettiğini düşündüklerinin olması ne enteresan. Neye sahip olduğunu bile bilmiyorsun ki neyi kaybedesin?

On adım ötende ay ışığında parıldayan bir Deniz. Senin adın Deniz.

Koşup sularına atlamak isteği.

Sadece üç gün sürecek bu samimiyet.

"İstesem giderim şimdi, kaybolurum o sularda" özgürlüğü sadece üç günlük. Ve sen oturmuş iyot kokusunda kaybettiğini düşündüğünden gelen o telefonla avunuyorsun. Oysa yanında yanı başında bir deniz. Hani kendinle bir tuttuğun, onun kadar sonsuz olamasan da onun kadar dalgalı olduğun o deniz var.

Şimdi, şu an kalksan atlasan sularına... Ama ya o uzağındaki? O "atla bir taksiye gel" diyen? Hani o atlayıp bir taksiye saate aldırmaksızın, taksiciyi umursamaksızın uykundan vazgeçip yanına gittiğin... O artık on üç liralık bir mesafede değil ki...

Yakın olanı sana uzak olana feda etmek sadece bir insanın yapacağı bir trajedi olsa gerek. Bu gece, yarın bütün gün ve sonraki günler ve geceler onu düşünmeye devam edecek, sularındayken denizin, çıktığında kumlara değil ona sarıldığını hayal edeceksin. O senden, sen ondan korkarken söyleyemediklerini buraya yazacaksın. Ve dönüp seni paramparça eden o Istanbul'a "hadi o da gelsin artık" diye bekleyeceksin. Oysa sen denizi sevdin, seni kimse sevmedi. Bir iyi misin sen sorusuyla kendini kaybedeceksin. Öpüyorum seni ile günlerini avutacaksın. Ve üç gün sonra "ne deniz olabilecek ne de nehir kalabileceksin*."

(*Y. Odabaşı.)



Bir Nehrin Tükenişi

Hasretin kançanağı gözlerinde oturuyorsun; 
seni soruyorum 
hiçbir şey bilmiyorsun… 

Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım; 
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...

Tükenişi bir aşkın, 
bir nehrin tükenişine benzer. 
Ne deniz olabildin, 
ne nehir kalabildin... 

Kendin ol, kendin ol… 
Sen buysan başkası ol! 

Buysan kederden öleceğim, 
başkası olursan de kimi seveceğim? 

/Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen; 
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../



Perşembe, Ağustos 23

Suphi. Müvekkilim. O'nun bana "sen dışarıdasın ama burada bizim yaşadığımız gibi yaşıyorsun" dediği günü hiç unutmayacağım. F tipi bir çaresizlik benimkisi. Benim 28 yıldır yapamadığım tanımlamayı O yaptı. İnsanlardan nasıl koptuğumu o böyle tek bir cümle ile anladı ve açıkladı...

Cumartesi, Ağustos 18

biliyorum. ne kadar acı çektiğimi bildiğiniz için bu kadar üzerime geliyorsunuz. ama yine de saklamayacağım ne kadar acı çektiğimi. acı çekmekten utanılır mı? saklanır mı acılar? insan duygularını neden tedavi ettirsin ki?  size göre problemli en iyi ihtimalle üzgün bir insanım ben. bundan neden çekineyim ki, siz gibi olmaktan korkmak varken bir tarafta...

Salı, Ağustos 7

bazen sustuklarımızı konuşmak zorunda kalıyoruz. duysunlar diye değil, bilsinler diye. oysa dinlemeye meyilli olanlar görmekten kaçanlar oluyor ve biz görünmezliğimizi aşmanın peşindeyiz. olsun. susabiliriz ama bir yerlerde olalım yine de. dedi kadın.

Cumartesi, Ağustos 4

ahaaaha öfke kontrolü mü?

dedi.

öfkeni kontrol etmen gerek dediklerinde böyle dedi kadın.

sevişmek için benim bedenim ve benim hayatım üzerinde benden daha çok söz hakkı olduğunu iddia edenlere ihtiyacım var ve ben öfkemi kontrol etmeliyim, öyle mi?

hadi ordan!

sabah yataktan kalkarken bu gece kiminle sevişsem aa pardon kimi siksem diyen bir adama katlanmaktan başka nedir ki sevişmek?

ve ben öfkemi kontrol etmeliyim, öyle mi?

hadi ordan!

anlamaya çalıştığınızı iddia ettiniz ama anlamak diye bir şey yoktur. bir insan bir insanı bilebilir ama anlayamaz.  ben öylece karşında dururum; bakışımla, susuşumla, ara sıra cümlelerimle... ve senin anlamaktan daha fazlasını ama daha basit olanı yapman gerek. beni bilmen gerek. bilmeden konuşmaktan daha fazlasına ihtiyacımız var. sana dair fikrim varsa benden uzak dur. seni bana benzetmek için elimden geleni yapacağım demektir. ya da sana hayranımdır. benden uzak dur. bana dair fikir sahibi olmaya başladığından senden uzak dururum.

bana kadın gibi davranmaya başladığında verdiğim ve vermeye hazır olduğum her şeyi alır giderim.

bazen keşke sussanız diyorum. bir martı seslerine bir de insan sesine dayanamıyorum. o kadar çok konuşuyorsunuz ki sesinize tahammül edemiyorum.

hepiniz farklısınız ya kendinize göre, buna dayanamıyorum. nasıl da benziyorsun herkese, haberin yok ve buna dayanamıyorum.

küstah olmak sanırım en büyük erdemi olmalı insanın. ve küstah olmalı.

Cuma, Ağustos 3

ille de mucizelere ihtiyacımız yok. onlar olmadan da güzel şeyler olabiliyor.