Pazar, Ocak 22

MAHKEME KİMİN DERİN DEVLETİNİ KORUDU?

17 Ocak 2012. Bu tarih en az 19 Ocak 2007 tarihi kadar önemli bir tarih artık. AKP ilk kez iktidara geldiğinde yıl 2002 idi. Bu tarihten 5 yıl sonra Hrant Dink faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Faili meçhul diyorum çünkü 4 gün önce sona eren yargılamada cezalandırılanların tetikçi olmaktan öteye gitmeyenler olduklarını gördük. Hala cinayeti kimin işlediği bilinmiyor. Aslında hepimizin bir fikri var. Belki de fikir sahibi olmaktan öteye hepimizin bildiği gerçekler var. TİB tarafından verilmeyen telefon dinleme kayıtları, Hrant’ın öldürülmesinden önceki süreçte emniyet, MİT, valilik ve devletin diğer resmi kurumları arasında yaşananlar… Bunlar nasıl olduysa! ortaya döküldü saçıldı. Dolayısıyla bugün cinayette parmağı olanlar, hatta belki cinayetin faili olanlar vali, milletvekili vs gibi statülerde korunuyor. İşin garibi, hepimiz bu isimleri ve bugünkü pozisyonlarını da biliyoruz. Yani “eskiden” olduğu gibi derin devletin işi bu deyip geçilebilecek durumda ve köşeye sıkışmış bir noktada değiliz.  Ama yakın tarihteki Susurluk davası gibi bu dava da neticesiz kaldı, üstelik her şey apaçık ortada olmasına rağmen.
AKP 2002 den beri iktidarda ve son iki dönemdir de –kabaca tanımlarsak - hükümet olmaktan öte devletle eş değer konumda. Bir süre sonra da operasyonlar silsilesi ile kendince temizlik yaptığı iddiasında. Ergenekon da bu temizlik operasyonlarının bir parçası. Hatta başladığı nokta.
2007 tarihinden beri süre gelen bir Ergenekon operasyonları silsilesi neticesinde muvazzaf ve emekli askerler, milletvekilleri, gazeteciler, yazarlar tutuklanıp Silivri’ye gönderildiler. Ergenekon operasyonları başladığında pek çok insan “darbeciler yakalanıyor, sivilleşiyoruz, demokratikleşiyoruz” diye sevinip AKP’yi alkışladı. Peki, eğer Hrant’ın katili Ergenekon denilen derin devletse, bu dava neden bu şekilde sonuçlandı? Neden cinayeti organize edenler, başta Hrant olmak üzere muhaliflerin gözlerine soka soka sizi yok edeceğiz diyenler hala oldukları yerdeler? Hatta o gün bulundukları pozisyondan daha iyi bir pozisyona “terfi ettirildiler”? AKP Ergenekonla baş edemedi mi? Eğer Hrant’ın katili Ergenekon değilse AKP iktidara geldiği 2002 tarihinden Hrant’ın öldürüldüğü 2007 tarihine kadar geçen 5 yıllık sürede kendi derin devletini yarattı da bu dava ile onu mu korudu?
Ayrıca dikkat edilmesi gereken başka bir nokta daha var. Özel yetkili ağır ceza mahkeme başkanının basına açıklama vermesi. Gazetelere mülakat veriyor, canlı yayınlara bağlanıp dava ile ilgili hatta verdiği kararla ilgili konuşuyor. Üstelik kararından pek de memnun olmadığını ima etmekten öteye gidiyor. Bu da yetmiyor, mahkeme savcısı davayı temyiz edeceği anlamına gelen ve normalde iki satır olması gereken “süre tutum” dilekçesini adeta bir makale edasıyla yazıp, basına deklare ediyor. Mahkeme başkanı ile mahkeme savcısı adeta kavgaya tutuşuyor ve bunu basın aracılığı ile kamuoyu önünde yapıyor. Sizce bunu Erdoğan’ın onayı olmadan yapabilirler mi? Devlet onlara çıkın dilediğiniz gibi konuşun demese bu cesareti gösterebilirler mi? Bu dava devletten bağımsız mı yürüdü sizce?
Bana kalırsa adı artık AKP olan devlet Ergenekon kırıntıları üzerine inşa ettiği yeni derin devletini korudu bu dava ile. Ve hepimize verdiği mesaj şu oldu; “ben her ne kadar aksini iddia etsem de 80 yıldır süren geleneğe uyacağım ve bir yerlerde bir derin devlet olacak.” Evet bu şaşırtıcı değil. Özellikle bahsettiğimiz, paranoyalar ve statüko üzerine kurulu TC Devlet’i ise hükümetteki hangi ideoloji olursa olsun, derin devletsiz yürümez bu ülkede bu işler. Hrant davası ile ortaya çıkan ve asıl şaşırtıcı olan bu kadar deşifre edilmesine, Başbuğ ve Tolon’un tutuklanmasıyla bir kez daha gördüğümüz üzere, sert ve hız kesmeyen tasfiyeye rağmen AKP’nin “ben var olanı çekirdek kadrosuyla muhafaza edeceğim. Onun üzerine kendi Yeşil Ergenekonum’u inşa edeceğim.” anlamına gelen tutumudur. Ya da belki bu karar şaşırtıcı olmamasına rağmen, zira pek çoğumuz bunun böyle gelişeceğini biliyorduk, Ergenekon operasyonları ile derin devletin ve askeri vesayetin sona erdiği/ereceği umudunu taşıyanları hayal kırıklığına uğratmıştır.
Binlerin sokağa çıkmasını biraz da bu şaşkınlığa bağlıyorum. Sokağa çıkmak elbette gerekli. Ama zaten cinayeti işleyenler ifşa ettiler failleri ve yine kendileri akladılar aynı kişileri. Dolayısıyla her şey bu kadar açığa çıkmasına rağmen böylesine bir karar veriliyorsa, bunun altında başka mesajlar aramak gerekmez mi?
Mahkemenin kararı tartışılması gereken bir karar. Zira “Örgüt yok” demek basit bir şey değil. Sınıf arkadaşı, ev arkadaşı hatta akrabası ile olan ilişkisi örgütsel ilişki olarak tanımlanıp tutuklanan binlerce insan var. Mesela Hopa topyekûn eşkıya ilan edildi. Mevzu bahis davada ise alenen örgüt olmasına rağmen, örgüt yok denildi. Peki, olmayan örgüt hangi örgüt?
Örgüt bulunamadı denmesinin anlamı en basit haliyle yargılananlardan af dilemektir. Çünkü tutukluluk süreleri ve infaz hukuku açısından örgüt yokluğu demek cezaların ertelenmesi, infaz sürelerinin kısaltılması demek olacaktır ve yine o insanların bir an önce sokağa salınması da gerekmektedir. Değil mi ki tepedekiler mükâfatlandırıldı, öyleyse tetikçilere de argo tabirle “kıyak çekmek” gerekir.
Bize kalan ise mahkeme başkanı ile mahkeme savcısının ulu orta tutuştukları kavgayı anlamlandırmaya çalışmaktır. Sokağa çıkan binlerce insanı oyalamak için iyi bir yöntem. Belki de Hrant’ın katledilmesinden 5 yıl sonra bu kez kurban edilen Hrant değil de mahkeme başkanı ile mahkeme savcısı oldu ya da olacak. Aklananlar ise malum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder