Pazar, Eylül 30

Mahvolduğumuzun Resmidir...

Hani o, insan olmayı unuttuğumuz zamanlar var ya işte bizi mahveden o anlar. Israrla inkar edip herkes gibi olduğumuzu ben farklıyım diye çıkıyoruz ya ortaya! Oysa aynıyız, acılarımızla, hırslarımızla, kaygılarımızla.

Ah ne büyük iddialar!

Hepimiz korkuyoruz ölümden, sigarayı sevip her gece biraya sığınıp sonra sağlıklı yaşama derdindeyiz. En güzel en yakışıklı biz olmalıyız, herkes en çok bizi sevmeli. biz var ya biz en ünlü en tanıdık simayız ya da öyle olmalıyız. En güzel kadınlar, en yakışıklı adamlar bizim kolumuzda olmalı; en çok para bizim cebimizde...

Bir yandan ölümlü dünya Sultan Süleyman'a kalmamış bize mi kalacak derken bir yandan da daha fazlasına sahip olmak için kendimizi paralıyoruz. Daha iyi evimiz olsun sonra daha da iyisi, ev yetmez araba da olsun sonra banka hesaplarımızda çok para olsun. O çok yetmeyince daha çoğu olsun. Sonra? Nereye kadar götürebiliriz ki bu hesabı? Bir ömür hep daha fazlası için uğraşırken asıl kaçırdıklarımız ne olacak? Birbirimiz hakkında söylediklerimiz, yalanlarımız ne olacak? Koskoca kandırmaca üzerine kurduğumuz hayatlar ya yıkılırsa günü birinde, elimizde ne kalacak? Doğruluk dürüstlük mü? Ya yaşanmamış hayatları ne yapacağız?


Perşembe, Eylül 13

bugün niye elim ayağıma dolaştı ki benim? o kapıdan çıkanın sen olduğunu algılamam ne kadar sürdü ve aptal aptal bakarken suratına aklımdan ne geçti? hani o neredeyse 7/24 beraber geçen bir ay mı? yaşarken su gibi geçen, hatırlarken gecelerce ve bugün yüzüne bakarken birkaç saniye süren bir ay mı? defalarca beraber çıktığımız yokuş mu? sıcaktan ve terlemekten şikayet ettiğimiz geceler mi?

peki ya karşında otururken konuşamadığımı fark ettin mi? yüzüne bakarken kızardığımı? ellerim de titredi ama  zaten benim ellerim hep titrer, di mi...

seni bir daha göreceğimi düşünmüyordum. ama zaten ben seni görünce bu hale geleceğimi de bilmiyordum.

ama ben ne zaman birlikte gittiğimiz yerlerin önünden geçsem, başımı uzatıp orada mısın diye bakıyordum, hatta oralara gidip seni bekliyordum; senin İstanbul'da bile olmadığını bilmeme rağmen.  yine de seni görünce bu hale geleceğimi bilmiyordum.

beni sevme, beni sevmen sıkıcı olur, dedin diye seni sevmiyorum. ama aslında hiç de sıkıcı değil, bunu da sen bilmiyorsun.

ama zaten ben seni sevmiyorum. çünkü cümlelerimi birbirine "ama"yla bağlıyorum...

git gel, git gel, git gel...

sizin için yapabileceğim hiçbir şey yok. sabahlara kadar uyumamak dışında. çünkü acı çekmeyi bilmiyorsunuz. hatta o kadar mutluluk meraklısısınız ki nerede, ne zaman ve nasıl güleceğinizi bilmediğiniz için stand up diye bir şey icad ettiniz. gittiğiniz her alışverişten eliniz boş dönüyorsunuz. ve tik tak diye geçmiyor zaman. saatin sesi: git-gel, git-gel... dikkatle dinlerseniz fark edeceksiniz; bunu ve daha pek çok şeyi. yine de anlamak istediğinizde anlayacaksınız, çünkü benim daha fazlasını anlatmaya halim yok...