Cumartesi, Mart 30
camı açtı. kafasını dışarı uzatıp baktı. kim o? apartmana girmek üzere olan kadın bir adım geri atarak başını yukarı kaldırdı. pardon, Müzeyyen'e gelmiştim ben. camı kapayıp içeri geçti. yatağına uzandı. bilgisayarı kucağına aldı. dudaklarının arasına bir sigara koydu. solitaire açtı oynamaya başladı. sigarayı dedi azaltmayı başaramıyorum. çevremdeki insanların son zamanlarda benden istedikleri tek şey bu oysa. artık çalışsan, para kazansan, evlenip çoluk çocuğa karışsan demeyi bırakmışlardı. yemek ye ve sigarayı azalt. bu. sadece buydu ondan istenilen. bütün evi odasına taşımıştı; yatağın sol tarafında duran taburenin üstüne. kültablası hemen yastığının yanında ve mütemadiyen dolu.
- hafif rüzgarlı ama üşütmeyen, güneşli ama terletmeyen bir hava olsa yarın İstanbul'da, yürüsem biraz.
solitaire oynamaya ara verip birkaç siteyi dolaştı. uzun zamandır haberlerle ilgilenmediğini fark etti ama umursamadı. hiç tanımadığı ama belki karşılaştığı insanların sayfalarına göz gezdirdi. dostoyevski okumamış olmanın verdiği huzursuzluğu üzerinden atmak için geliştirdiği teorisini aklar gibiydi. herkesin bir hikayesi var dedi. kitap okumak saçma. insanları okumalı. artık içimizden dökülenler yerlere saçılmıyor. internet derleyip topluyor onları. bazen nasıl da saçmaladığını fark etti. tam da şu an olduğu gibi.
- yarın Dolmabahçe'ye gidip bir bankta oturmalıyım. biraz müzik dinleyip sayıklamalıyım.
belki de annem haklı. kızım bir psikologa gitsen? çok sinirlisin. iyi gelir. hem ayıp değil ki, normal insanlar da gidiyor. gülümsedi. annem bana normal değilsin dedi galiba diye geçirdi içinden. annesiyle yarım saat telefonda konuşmuştu. konuşmanın özeti gibiydi bu cümle. ha bir de telefonda annesiyle konuşurken kaybolmuştu.
- Taksim'den Beşiktaş'a inerken geçtiğimiz parkın içinde belediyenin tesisleri var. orda bir çay içmeli.
aslında öfkeli olmak onu rahatsız etmiyordu. insanların bunu bu kadar gündeme getirmesiydi canını sıkan. psikolog. olanı olduğu gibi anlatsa alacağı ilk telkinin o odadan çık olacağından adı gibi emindi. denemek eğlenceli olabilirdi belki. bunun için para lazım dedi. en pahalısını bulup ona gitmeli ki eğlencenin dozu da yüksek olsun.
-uzun zamandır Beykoz'a gitmedim. Üsküdar'dan sarı dolmuşlar. en son diş doktoruma gitmiştim Beykoz'a. sene 2011 olmalı.
eli birden telefona gitti. hani bazen insan sesi duymak istiyordu. iki dakikalık bir konuşmadan sonra bu sese dayanamadığını fark edip kapatıyordu telefonu. şimdi mesela rastgele bir numara çevirsem, uyuyan birini uykusundan uyandırsam. lütfen ama sabah işe gitmem gerek dese ve ben sabah gelsene kahvaltı yapalım desem. adresi mesaj atsam. erkenden kahvaltı hazırlayıp beklesem. yine de Müzeyyen'e mi gelirler ki?
-denizlerle iç içe geçmiş şehirleri seviyorum ben. denizin başladığı yerde yol biter. yolun bitmesi gibidir hayat. Samatya işimi görür.
tüm ağırlığıyla bir kedi gelip sol kolunun üstüne uzandı. yazı yazmakta zorlanıyordu. ne yazmaktan vazgeçti, ne kediyi rahatsız etti. ama artık bir sigara daha yakması gerekiyordu. halbuki kediler sigara dumanından rahatsız olur. sigarayı azalt.
-kuaföre gitmek gerek. kesin biçin, yolun süsleyin sokağa salın beni demek için.
ancak acılı bir ölüm bu odadan geçen zamanların pişmanlığını hissettirir. yaşarken pişman olmamaya söz vermişti. uzun ve acılı bir ölüm. ölmekten korkmadığını sanıyordu. öldürülmekten korkuyorum ama ölmekten değil diyordu ama son birkaç gündür uzun ve acılı bir ölüm hayal ederken bir yandan da korktuğunu fark etti. tek hareketle gözünün içine bakan biri tarafından öldürülmek ne kadar keyifli olurdu oysa.
-yarın Dolmabahçe'ye gidemem. evi bok götürüyor. bu laf sloganken iyi de yine de temizlik yapmak gerek.
sigarasını söndürdü. yatağın üzerindeki peçeteleri, yarısı yenmiş portakalın durduğu kabı, kargo poşeti ve okunmayı bekleyen kitabı, boş sigara paketini ve kültablasını bir kenara; hırkası ve çorabını diğer tarafa itekledi. uyumaya hazırlanır gibi bir hali vardı. kedi kalkmış, yatağın ucuna uzanmıştı. sol kolunun uyuştuğunu fark etti. kolunu havaya kaldırdı, karşıdaki gardırobun aynasından dövmelerine baktı. kendinde sevdiği tek şeyin bu dövmeler olduğunu düşündü.
muhtemelen tuvalete gidip, ışıkları söndürüp uyumuştur.
-sigarayı azalt, yemek ye.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder