Salı, Kasım 12

ilaçlar içilip ışıklar söndükten sonra yataktan kalkıp bir sigara yakmakla başlıyordu her şey.

bu gece yine en büyük kavgalarımızdan birini yaşadık. acı çekmeyi kutsayan iki kadının kavgası. tüm zayıflıklarını, o uzatmalı yalnızlıklarını, seçimlerinin saçmalığını hiç acımadan birbirlerinin yüzüne vuran iki kadın.

nasıl da küfürbazlar, nasıl da öfkeli. hiç eyvallahları yok. kavganın sonunda iki enkaz bırakıp arkalarını dönüp uyumaya gidecek kadar da umursamazlar ayrıca.

-sen tam bir salaksın! insanlara her şey yolunda mesajı verecek kendine döndüğünde bildiğini okuyacaksın. diyordu biri.

diğeri,
-onlara katlanamıyorum onlara katlanabilmek için rol yapmaya hiç katlanamıyorum. diyordu.

-peki öyleyse. anlat her şeyi onlara ve dalga geçsinler seninle. deli desinler, hasta desinler. zavallı desinler!

-asıl sen zavallısın, yalnızlığına katlanamıyorsun ve bunun kendi seçimin olduğuna kendini ikna etmeye çalışıyorsun.

-belki de haklısın. yorgunum çok.
yine nihilizmin yıkıcı karakterine büründüm. ev arkadaşımı kovdum. sevgilimi tersledim. herkesi uzaklaştırmaya çalışıyorum kendimden.

-ara ara nihilizmin kara gölgesi gelir ve ezer geçer Deniz. bu hep olacak. her zaman. sadece yakın çevren değil bazen herkes anlamsız gelir. boş boş dolaşırsın sokaklarda. konuşmadan anlaşmaya çalışırsın herkesle. sana ilgiyle bakan gözlere bile acırsın. 

-ne yapmak lazım böyle olduğunda?

-o halimizi sevmekten başka çare yok.

-peki ama insanlara yazık değil mi?

-ben nihilizmin her kara bulutlu mevsim zamanlarında düşünsel bir evrim yaşadığıma inanırım içimde.

-iyi de nihilizmi bilmeyenlere bunu nasıl anlatacağım?

-anlatmaya çalıştıkça sıkılırsın. hem anlatmaktan vazgeç artık.

-onlar anlamazsa ben boğuluyorum. sürekli rol yapmak yoruyor. sonra da patlıyorum işte. yıkıyorum herkesi ve her şeyi. beni heyecanlandıran şeyler insanları heyecanlandırmıyor, onları heyecanlandıranlar da beni.. benim bunaltılarımı anlamıyorlar. ben de normal insan sıkıntısı gibi anlatıyorum onlara. o zaman da haksızlık oluyor...

Kavgalarınızı kendim gibi seviyorum!

Cuma, Kasım 8

insanı büyüleyen filmler var. oysa o filmlerin anlattığı hayatları alelade yaşayıp geçiyoruz. bizi büyüleyen filmler mi yoksa birilerinin bizim fark etmediklerimizi fark etmesi mi? böyle apaçık, dürüstçe ve cesurca yazınca korkunç duruyor di mi? sanırım az önce bir filmin içinde yaşadığımı fark ettim ondan bu halim...
ne oluyorsa sen uyurken oluyor. sen uyurken ölüyor, sen uyurken seviyorum. sen uyurken yazıyorum. ne oluyorsa yalnızken oluyor. yalnızken gidiyor, yalnızken susuyorum. yalnızken -başka hiçbir şey olmadığından elimde- kendimi harcıyorum. ve sen hep geç kalıyorsun. çünkü ben, sen uyurken büyüyorum.

Çarşamba, Kasım 6

hani o adamlar yazmış ya o kadar şiir, ama boş. çünkü senden haberleri yok.

hani benim masamda yeniden şiirler, o adamların, şiirlerin senden haberi var.
şimdi siz sanıyor musunuz ki gözlerimi siyah görüyorsunuz diye siyah benim gözlerim.
nazım'a düzeltme: 21. yy'da 3 gün sürer aşkın heyecanı.

hepimiz kendi çapımızda birer aforizmayız işte.
Etrafımda benden önce ölme diyenler çoğaldıkça ben hepinizden önce ölmek istiyorum.

Kimsenin anlayamayacağı cümleler kuruyorum ve sen çıkıp buradayım diyorsun. Yaşamdan gizleniyoruz adeta, tanrıdan gizli yaşıyoruz ya da. Sanki biz istemediğimiz sürece bizi göremeyecekmiş gibi. Sanki biz istemezsek yeryüzünde hiçbir şey olmayacakmış gibi. Öyle güçlüyüz ki yan yana bile gelmeden.

Zihnimde kısa bir öykünün ilk cümleleri oluşuyor seninle konuşurken. Sonra bütün o hayallerin yorgunluğuyla kendime dönüyorum ve yazmaya takatim kalmamış oluyor. Orada kalsın diyorum; her şey orada, senin hemen yanı başında kalsın. Orada güvendeler, orada güvendeyiz. Bazen bir hayal olmandan korkuyorum sonra irkilerek kendime geliyorum. Bu kadar gerçek bir şeyi ben bile hayal edemem diyorum.

Her gece uyumadan önce kültablasındaki izmaritleri sayıyorum. Her gün bir öncekinden biraz daha fazla oluyorlar. Seviniyorum.