Cumartesi, Mayıs 31

saklanmayı değilse de saklamayı öğrendim nihayet. geceleri uyumayı, sabahları uyanmayı öğrendim. kendimin celladı olmayı öğrendim. canımı en çok yakan şeyi büyük bir soğukkanlılıkla yapıp ölmemeyi öğrendim. yine de sadece karşıma çıkacağın günü bekleyip, ellerini tutup, "keşke seni öldürdüğüm gün ölseydim..." demek için nefes aldığımın farkındayım.
Özleyerek Sevmek

E'nin acılarını (ondan geriye acıdan başka bir şey kalmamış olması ne fena!)

M'nin sevgisinden kaçmayı (en çok da "seni sevmeye cesaretim yok!" cümlesini...)

Ö'nün cüretkarlığını ve egzamalarını. (ah yerinde duramayan sevgilim benim!)

S'nin türkülerini (hepsi bu.)

http://www.youtube.com/watch?v=dsKu5u0CUtw

duvara dokunur gibi dokunduğun kadınım ben. tek sırdaşımsın dediğin, kederini anlatıp gittiğin kadın. ne istiyorsun diye sormadığın, cevaplarını anlamadığın kadın.
sadece sarhoşken yazabilmek ya da sadece mutsuzken, kendime haksızlık. kızgınken de yazabilmeli, mutluyken de ya da ortada hiçbir şey yokken öylesine otururken de. oysa onun asıl mutsuzluğu öylece oturmaktı. yanından hiç ayrılmak istemediği kimsesi yoktu.

her zaman çok açık oldu. belki fazla açık. yoldan geçen herhangi birini çevirip sorsaydınız Deniz'in ne derdi var diye, mutlaka bilirlerdi Deniz kim ve derdi neydi.

saklanabilmek için saçıyordu elindekileri, elleri boş olanlara.

küstahlığı övüyor, insanların aptal olduğunu söylüyordu. ne kadar ölü varsa gidip onlara sarılıyordu.

çok konuşuyordu oysa insanlar düşünce okuyamıyorlardı ve o bunun farkında değildi. en büyük salaklığı anlaşılmayı beklemekti ve hala sigarayı söndürmeyi beceremiyordu. yanan izmarit kokusuna bağımlıydı belki de.

belki de sönmeden yanmayı özlüyordu ve her izmaritte biraz daha kül oluyordu.