Cumartesi, Haziran 28

bir türlü uzamayan saçlarımı boyattım. çok güzel oldum. bakmaya doyamıyorum kendime. durup durup aynanın karşısına geçiyorum.

sonra birden aklıma ölmek geliyor. yaşamak diyorum kendime ihanetim.

bütün evi dolaşıyorum. evde tek bir şey bulamıyorum. bir hayatı sona erdirmeye gücü yetecek tek bir şey yok koca evde. koca ev dediğim 60 m2 falan olsa gerek.

gülüyorum. ölmenin anlamını sorguluyorum.

yapılacak işler, verilen sözler, minnet borçları, umut bağlayanlar, anneler-babalar, sevenler, mamasız kalacak kediler, uzaması beklenen saçlar...

ölmeden hemen önce düşünülmesi gerekenler listesi yapıyorum böylece. sonra gülüyorum kendime; ölmemek için mi bu liste diye.

beynim ne zaman ölmeye karar verse saçma sapan bir karaciğer hücresi, belki de midem hemen itiraz ediyor ve çalışmaya başlıyor.

52 tane antidepresana direnç gösterip kusuyorum ve ilaç içtiğim her gecenin sabahında kalkıp hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyorum.

hastanedeki psikiyatr ile olan diyaloğumu ise asla unutamıyorum.

berbat bir iş yapıyorsunuz, ölmek isteyen insanları yaşamaya ikna ediyorsunuz diyorum. aldığım cevap kolumdaki serumdan ve içtiğim aktif kömürden daha beter.

 "gerçekten ölmek isteseydin ölürdün!"

 bir dahaki sefere gündüz öleceğim.

çünkü; "ihanete gece müthiş bir gerekçedir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder