hiçbir konuşmayı beş dakikadan fazla sürdüremez olmuştum. oturduğum ev iki milyon lira etmiyordu ve bu yüzden konuşurken insanların gözlerine bakmak gibi bir mecburiyetim yoktu.
kedi kumu doluydu salonum ve odamda çöpler yerdeydi. her gece oturduğum sandalye kıçımı ağrıtıyordu ve küllükleri gece değil sabah boşaltıyordum çöpe. çöpleriyse haftada bir atıyordum. bazen evimin ve eşyalarımın ne kadar önemsiz olduğunu düşünüyordum benim için ve bugün onları sevmem gerek diyordum ama hiç içimden gelmiyordu.
biriktirdiğim bira şişelerini kırka tamamlayıp kağıt toplayan amcalara veriyordum ve bu yaptığımın adına da zekat demiyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder