Cumartesi, Aralık 29

bir "sanki"den ibaretim. zamandan ve mekandan soyutlanmış gibi... ve biliyorum cümle kurmaya halim yok. dudaklarımda bir kıpırtı, hepsi bu. sesten ve anlamdan yoksunuz şimdi sen, ben ve kelimeler...

Salı, Aralık 25

bazen aklından geçenleri başkası söyler ve sen yeni bir şey keşfetmiş gibi olursun. hepsi bu. telaşlanma.

Pazar, Aralık 23

beni kendi tarihimle yargıla. son yüzyılımı yaşıyorum dedim. anla.

Salı, Aralık 11

bugün "şiddet mağduru" iki kadının hikayesi var aklımda. biri kendim kadar yakın bana, ama gördüğü şiddet uzaklaştırdı onu benden. diğeri çaresiz ondan daha fazla. adli yardım bürosundan atanan bir dosyanın konusu. sonradan vazgeçti ve davasını kendi açtı. ama neye ihtiyacı olursa olsun istediği zaman arayabileceğini söylemiştim vazgeçtiğinde. "davayı açtım, 3 ay oldu bir gelişme yok" diye aradı. adliyeye gidebilecek imkanın varsa gidip bak bir dosyaya, ben de perşembe günü gideceğim gittiğimde bakar haber veririm dedim. dayanamamış hemen aramış kalemi. 1 ay daha sürer işlemleriniz demişler. hemen arayıp söyledi. durumunun iyi olup olmadığını, fiziksel şiddet görüp görmediğini sordum. fiziksel değil ama ekonomik ve sözlü şiddet gördüğünü söyledi. 2006 yılında vurdu beni kocam, bacağımda kurşunla yaşıyorum dedi. dayanamadım. ücret istemiyorum, vekalet çıkar yeter ben bakarım dosyana dedim. sanki başıma gelenlerin acısını hafifletmek istiyor gibiydim. ben böyle der demez ağlamaya başladı hıçkıra hıçkıra. ne dualar ne dualar. ağlamayın dedikçe sevinçten ağlıyorum, avukatım var benim dedi durdu. yanındakiler çığlık çığlığa. nimet miyim ben şimdi..?

daha 20 gün önce babamdan dayak yemedim mi? tedbir kararını daha bugün tebliğ almadım mı? 6 ay boyunca bana yaklaşması yasak babamın ve kardeşimin. çare olur mu hala geçmeyen morluklarıma. o kadının bacağında taşıdığı kurşun kadar ağır değil mi devlet korumasında olmak, hem de babana ve kardeşine karşı.

şu ana kadar küfretmedim ama şimdi edeceğim. bu siktiğimin hayatını yerle bir etmek istiyorum.
geldim, seni aldım, gitmedim, seninle kaldım.
belki de bütün o felaketler
güzelliklerin/in öncüsüydü.
ben uzun zamandır ilk defa bu günlerde
kahretmeden uyanıyorum bir şeylere.

ve ölür gibi yaşanmayan bir hayat
hayalimde yine bugünlerde.

ne varsa bana dair
alınmış gibiydi elimden
ve ben seninle topluyorum
onları yeniden eteklerime.

hani deprem sonrası yıkılmış kentlere
benzetiyordum ya kendimi.
bir deprem de sensin şehrimde
ve ben korkmuyorum artçıllarından bugünlerde

demiştim ya kaybolmak
kaybetmek kötüdür diye.
bilmiyorsun sen,
tırnaklarınla kazıp yıkıntıları
günyüzüne kavuşturuyorsun beni bugünlerde



bilirim bir kışa hazırlanmayı



Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi.
Ve sular bir uzun geçmişe hazırlanır. Nerdeyse.
Bir çocuk ölür. Bir kadın hastalanır. Odalar
bulutlanır.
Su içmekten. Uzak. Bir köfte kokusundan
İnsan
uzak
bir memleket havasından.
Belli belirsiz bir şeylerden utanır.
Yapışkan ve dayanıksız bir vidanın eşliğinde
Gece.
Hatırlarız bir günlerde üşümediklerimizi.
Üşümeyeceklerimizi.

Kimilerine bir şarkı gibi gelir bütün bunlar. Oysa.
Bir kez daha söylüyorum üstümüze yağanları.
Uzuneski.
Olumsuz. Güneşe aykırı.
Haziran mintanları. Kopkoyu kent garları.
Alınıp götürülenler. Yerlerine konanlar.
Anladığımız ve.
Şaştığımız kalabalıklar. Bir korku
aşka benzer yalınlığı. Bir korku.
Kuduz korkusu gibi sudan.
Bir korku.
Semercilerin. Bakırcıların. Nalbantların. Arzuhalcilerin.
Kantarcıların ve demircilerin ve çilingirlerin.
Parmakçıların dinsizlik korkusu. Takunyecilerin.
Bir odada kalanların ölüm korkusu.
Bileycilerin, bezzazların ve ölü yıkayıcıların.
Ve pazarcıların. Gökyüzü korkusu.
Bütün garipliğiyle esnaf çarşılarının
ve uygunluğuyla ve yenilmişliğiyle
bir sancı gibi dolanır içimizi.

Yarı aç yarı tok dolaştığımız bir Ankara'da
Bir haşhaş gibi sanki. Bir acı su.
Bir yağmur cömertliğiyle Anadolu'dan
dolaşır içimizi.
Onların akşamları.

Yaralı olmak
yerinde olmamak
uzun gecikmesi son kesinliğin
bir sabah biliyoruz elbet neyi bölüştüğümüzü
göz göze
bakışınca. Biliyoruz
neyi bölüştüğümüzü.
Konuşmasak da.

Şimdi tutalım bu diriliği artık. Zamanıdır.
Zamanıdır. Neredeyse kar başlar. Küçük kuşlar ölür.
Semerciler ve dilsizler ölür.
Seninle ben kalırız. Yeni bir yaşamaya.
Gökler ve kentler ufalır. Seninle ben kalırız.
O şarkı sanılanlar bir kavga halini alır.
Neredeyse kar başlar.
Birini düşünür gibi oluruz. Biliyorum
Ellerin de üşür. Biliyorum ama
Isıtabilirsin onları. O ateşte.
Hazırsın da. Biliyorum. Ama
sana bir boyun atkısı gerek. Kış geldi.

-T.Uyar

Pazartesi, Aralık 10

büyük hayranlıklar büyük hayal kırıklıkları doğurur. tanrı hayran olmamız için ölüleri yarattı, yaşayanların büyüsünden uzak durun.

Cumartesi, Aralık 1

öğretilenleri yıkıp bildiklerimi koymuştum yerine. bildiğim her şeyi de unuttum ya ben şimdi. yüzyıllarca uğraşıp bir tuğla koyduğum bir çivi çaktığım o köyü de talan ettiniz, yakıp yıktınız ya şimdi. asıl bundan sonra ısrar etmek salaklık olmaz mı? bunu mu reva görüyorsunuz bana? kalkıp gitmeye her niyetlenişimde bunun için mi biraz daha kal dediniz bana? acılarım çok mu hoşunuza gitti? eziyetiniz yetmedi mi?

annem, babam, kardeşim ölseydi gidecek bir mezar olurdu. ama onlar yaşarken öldürmediler mi kendilerini? arkalarından ağlama hakkımı da almadılar mı elimden? sizler hiç olmasaydınız daha kolay olmaz mıydı; ne diye ısrar ettiniz gelmek için? kapıyı her çalana açtığımı bilmiyor muydunuz? ben bir umut bir kez daha denemeye niyetlenmeseydim pek çoğunuz için gidecek fazladan bir mezar daha olmazdı; çok mu meraklısınız cenaze törenlerine? yaşamakta ısrar daha çok insana maruz kalmak demek değil miydi? ben bunu neden göremedim ki?!

Tanımlanmış Kötülük

bazı kavramlar hazır tanımlanmış olarak gelir önümüze. içinde yaşadığımız toplum, o toplumun egemenleri, o toplumun topluca mensup olduğu din vs gibi etkenler bu kavramların tanımlanmasında ve yorumlanmasında etkili olmuştur. ahlak, namus, iyi-kötü, doğru-yanlış hatta güzel-çirkin. ve dilediğimizce uzatabileceğimiz bir liste.

bense bu aralar "kötülük nedir?"e takıldım.

herkesin kabul ettiği gibi yaşamayı seçersen senden iyisi yoktur. hayatının amacı para kazanıp rahat yaşamak olursa, onlar gibi giyinip onlar gibi konuşursan, onların kullandığı telefonları kullanırsan, bir kadını veya erkeği onlar gibi seversen, onların istediği gibi bir arkadaş olursan senden iyisi yoktur. ama bununla da kalmazlar, istedikçe isterler. sen onlara benzedikçe daha fazla benzemeni isterler daha fazla benzedikçe kendin için yaşamaya başlarsın. kazandığın para arttıkça yetmemeye başlar. cimrileşirsin. cimrileştikçe etrafındakiler seni dışlar, bize niye yok derler. bir kadını ya da erkeği onlar gibi sevmeye başlarsın duygusuzlaştığını söylerler. ne paran yeter onlara, ne sevgin, ne yaptıkların. onların kötü dediğine kötü, iyi dediğine iyi demeni beklerler. ahlakını namusunu sorgulamaya başlarlar. tabi kendi bildikleri şekliyle. oysa kimse bilmez kafamızın içindekiler bize ait değildir. yüzyıllar öncesinden tanımlanmış değer yargılarıyla yargılarlar ama kendi değerleri zannederler.

işte tanımlanmış kötülük de böyledir. bir kardeş ablasını döver ama kötü olan abladır. çünkü abla kardeşinin her şeyine katlanmak zorundadır. yediği dayak katlanmayı reddettiği içindir. oysa aynı toplumda kadına el kaldırılmaz diye de bir kural vardır. gel gelelim kadın erkeğe -babası, kocası veya kardeşi- erkek gibi davranmalı, hizmette ve biatta kusur etmemelidir. ettiği vakit dövülmesi olağandır ve kötülük kadını dövmekte değil, kadının boyun eğmemesindedir. sonra kardeş yetmez baba da döver ablayı çünkü abla o kadar kötülük yapmıştır ki ailenin erkek evladına kölelik yapmayı reddederek. tabi ki dayağı da hak etmiştir. baba iyidir, kız evlat kötü. o evlat ki çalışıp ailesine ev araba almamıştır, evlenip çoluk çocuğa karışmamış, ailesini torun sevgisinden mahrum bırakmıştır. eşe dosta akrabaya, konu komşuya karşı boynu bükük kalmıştır ailenin. o kız evlat sizin bana biçtiğiniz hayatı yaşamayı reddediyorum demiştir ve kötülük yapmıştır ailesine. kadının kötülüğü tanımlanmış ve kabul edilmiştir. erkeğinki ise kötülük olarak değerlendirilmemiştir ve ne yaparsanız yapın anlatamazsınız asıl kötü olanın erkeğin yaptığı olduğunu.

bir adam gelir bir kadına seni seviyorum der. bu iyidir. seni seviyorum ama benim olacaksın demesi ise sevmenin gereğidir. çünkü öğretilen şey budur. bir adam bir kadını sevdiğinde kadın her şeyiyle onun olmalıdır. erkeğin sevgisi lütuftur, nimettir. kadın kendini seven bir erkek bulduğu zaman şükretmelidir. hele bir erkek onu sahipleniyorsa artık sırtı yere gelmez kadının. erkeğin statüsü, eğitimi, geldiği yer bir şeyi değiştirmez. hiçbir erkek erk olmaktan vazgeçmez. ve kadın sevgi adı altında şirin gösterilen mal gibi sahiplenilmeyi reddettiği anda kötüdür. erkek ise seven ve mağdur olan olduğu için iyi. işte kadının yaptığı tanımlanmış ve kabul görmüş kötülüktür.

bir kez soru sormaya başlamak demek koca bir insan güruhuyla karşı karşıya kalmak demektir. önce hayran olanlar sonra düşman olurlar. sen düzeni bozansındır. sen onların kendisiyle yüzleşmesine sebep olansındır. sen nefret edilensindir. sen evcilleşmeyi reddeden ve zincirlerinden boşalmış bir hayvansındır. yaşamak ve mutlu olmak onlar içindir. ya tanımlara uyacaksındır ya da oyun dışı kalacaksındır. açık havada tecrid edilecek, adın deliye çıkacaktır. psikologlar seni iyileştirmeye yani ehlileştirmeye çalışacaktır. 21. yüzyıl bireyinin hastalığına tutulduğun teşhisi konulacak ve topluma uyum sağlaman telkin edilecektir.

etrafın birden boşalacak ve kendini bir gece evinde bu satırları yazarken bulacaksındır, yanında iki kedi...